PARTIYA DEMOKRAT´A KURDISTAN - XOYBUN

PDK - XOYBUN



ERMENİ SOYKIRIMI 85. YILINDA



24 NİSAN 1915


Soykırım, insan değerlerini hiçe sayan kavram. İnsan, insan hep insan !…. Bu kavramların, anlamları düşünüldüğünde bazılarını rahatsız eder. Bazılarını ise, insanım, insan haklarımı kullanıyorum. İnsanlığın insan haklarını kullanmasını istiyorum, diyerek gönül rahatlığı içinde insanlarla birlikte insanca yaşar.

Tarih ve yaşadığımız çağı, insan, kavramı ile yorumlarken, herkesin birkez daha düşünmesi için çevresine bakmayı, yürekleri ve beyinlerinin derinliğinde büyüklerinin masalımsı, insanı, anlatışlarına kulakverirlerken, insanlar en yakınlarında ve son yüz yılda, ağızdan ağıza söylenenleri duydukları, yaşarken gördükleri, Ön Asya’dan ve Düya’dan insan manzaralarını biran düşünsünler. Ve soralım, kendin için insanca yaşama hakkını mutlaka düşünüyormusun ?
Bir an egonun ağır bastığını,”Benim canım can, başkası cehenneme !…”ikilemiyle karşılaştığını görerek irkiliyorsun, başkalarının da, can, olduğunu hatırlıyarak,”İnsanca yaşama hakkını neden başkaları için düşünmüyoruz ? ” sorusunu, kendinden başkalarının da insan olduğunu hatırlıyarak düşünüyoruz…

İnsan gibi yaşama önce maddi bir temele dayanır. Yani yedi ceddinin toprağını, dilini, kültürünü paylaştığı insanlarla, kendilerinin olmayan topraklarda başka dille konuşan, farklı kültürle yaşıyan insanlarla ayni coğrafyada komşuluk ilişkileriyle yan yana, insanca yaşamak !…
Anlayış, insan gibi yaşamanın koşulları hazır. Geriye karnını iyi doyurma, asgari standartlarda barınağa sahip olma, barınağın suyu, elektiriği ve sosyal ihtiyaçlara cevap vermesiyle birlikte, insan, gibi yaşamanın meşru zeminine kavuşma anlamı taşır !…
İnsan gibi yaşama, maddi olanaklarıyla, manevi gelişmeyi dili, kültürü, hukuğu,…v.s.b. huzuru sağlıyan, olabilirliliğini, düşünüyoruz.

Ermeni-Kürt ve bölgenin tarihsel milletlerinin, uzak ve yakın tarihte anavatanlarında maddi-manevi hayat hakları soykırımla gaspedildi. Asuriler, Süryaniler ve diğer bazı milletler yokedilerek veya anayurtlarını terke zorlanarak, dünyanın başka köşelerinde göçmen etnik statüleriyle veya anayurtlarında zorla asimile olmaya boyun eğdirilerek, hayatlarını idame edebilme fırsatlarıyla türk, arap, iranlı,…v.s.b. kendileri olmayan kimlikleriyle yaşıyorlar !… İşte insanın insan gibi yaşama hakkının gaspedildiği yerde, insan gibi yaşamak için mücadele etmenin, direnmenin, meşru, zemini hazır demektir.

Biz Kürtler, Ermeniler anavatanlarımızda aşiretler, beylikler, kırallıklar …v.s.b. toplumsal yaşam çeşitliliği gösteren düzenlemelerle yaşadık. Zaman, zaman ilişkilerde aksaklıklar olmakla birlikte, tarihsel yaşamda kederi ve kıvancı birlikte paylaştık. İlk Çağlara uzanan Med İmparatorluğunu birlikte yaşıyan, tarihi ilk çağlara varan komşu iki millet-ulus. Hint-Avrupa dil gurubundan gelen soy özelliğimizle, detaylarda ki kültürel farklılığımızla yaşadık.

Ermeni’lerin geri üretim ilişkilerini tasfiyede ki başarıları, sosyo-ekonomik ve toplumsal gelişmelerinde ve ulusal şekillenmelerinde önemli etken oldu.”Ermeniler, 1880’li yıllarda, belirli ideolojileri olan siyasi partiler kurduklarında-Hınçak ve Taşnak Partileri- Kürt’ler, henüz aşiret reislerinin önderliğinde, yerel başkaldırılar dönemini yaşıyorlardı …” (Naci Kutlay, İttahat Terakki ve Kürt’ler, S.264.).Bu özellikleriyle birlikte, 4.yy.’da Hırıstiyanlığı benmsiyen,(Dr.Kemal Mazhar Ahmed, Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Kurdistan,S. 51.) Ermeni’ler, Hırıstiyan’lık inançlarıyla Avrupa’yla kucaklaşmaları zenginlik, sosyal ve kültürel gelişimlerinde önemli etkenlerdir. Tarihi yaşamlarını iç, içe sürdürdüğü en yakın millet Kürtlerdir. Roma, İran Sasani, Bizans, Arap İslam Devletleri, Osmanlılar ve günümüzde 4 sömürgeci devletlerin yıkımlarına, talanlarına, katliamlarına rağmen direnerek yaşamayı başaran iki millet, ulus.
Tarihi ortak yaşam sürecinde, her iki ulustan da işbirlikçi güçler çıkarak, kendilerine ve diğer halklara zararlar vermişlerdir. Bu nitelikli güçler günümüzde de varlıklarını sürdürüyorlar. Fakat bütün olumsuzlukların yanı sıra güç ve eylem birliklerinde ciddi başarılar göstermişlerdir. Günümüzde iki mil. civarında Ermeni, özellikle ittihat ve terakki döneminin göçettirme ve soykırım uygulamasına karşın Kürt’ler tarafından korunmaya alınanlar anayurtlarında yaşamlarını, kürtlerle , dörde bölünmüş Kurdistan’da kaderlerini paylaşarak sürdürüyorlar. Dönemin canlı tanıklarından Dr. Veteriner Nuri olayı,”Rus Çarlığı ile Sultan Hamid’in insanlığa ihanetleri ve milyonlaca insanın imhasına sebebiyetleri hiç bir suretle kabili af olmadığı gibi mücrimdirler… Bu cinayetler yapılırken geride Kürt’ler, Ermenileri muhafaza ediyorlardı. Çünkü Kürt Milleti hasseten Kürt Gençliği fıtri olarak mensup olduğu ırkının mühim bir şubesi olan Ermeni’lere öteden beri muhabbet ve samimiyetle alaka göstrmiş ve Ermenilerin kaderiyle mukadder, elemiyle mütellim olmuş ve aralarında kattiyen bir ayrılık hissi ve munaferet havası uyandırılmasına asla meydan ve sebebiyet verdirmemiştir…Dersimliler 1915 senesinde 36.000 Ermeniyi ölümden kurtarıp bir evlat muamelesiyle Dersimde muhafaza etmiş oldukları Türkiye Hükümetinin bile şiddetle tenkidine hedef olmuştu… 1917 senesinde mezkür Ermenileri Sovyet Hükümetine teslim etmişlerdi.”(Dr. Veteriner Nuri Dersimi, Hatıratım, S.40-41-42) tarihi vakayı, günümüze aktarıyor.

ERMENİ SOYKIRIMI

Osmanlı İmparatorluğu’nun denetiminde olan halkların, kendi geleceklerini belirliyerek, ulusal bağımsızlıkları için osmanlıya baş kaldırmasıyla imparatorluğun çöküşü kaçınılmazdı. Ön Asya’nın özellikle Anadolunun bereketli toprakları ve Avrupa-Asya bağlamında coğrafi konumu gereği Türk’ler bölgeye yerleşme kararlılığında.”Her şey mübah” ilkesiyle, yeni yurt edinmeyi amaç edin-diğinden, Türk olmayanları jenosit uygulamalarıyla asimile, yoketme, göçettirme politikasıyla arın-dırmayı hedeflediklerini geçmişte ve günümüze kanıtlamışlardır.
Osmanlının yıkılış süreci ve dünyanın 1. Paylaşım savaşıyla, Dünya güçler dengesinin Ön Asya’nın yeniden organizesinde boy, han, beylik, imparatorluk deneyimleri, militarist uygulamalarında ki profesyonellikleri nedeniyle jöntürkler tercih edildi. Fakat, osmanlı yönetimi saltanatı terketmekten çok yıkılışıyla geriye kalan Ermenistan-Kurdistan topraklarını ve türk-islam senteziyle Arap’ları denetliyebildikleri kadarıyla yeniden örgütlemeyi amaç ediniyordu.
1876’da, II. Abdulhamit Sultan oldu. Abdulhamit’ten önce başlatılan reforumlarda ki amaç, Os-manlı’nın yıkıntısını ön asyada toparlayabilmek için bölgede yaşıyan halkların göçebe yaşamına son vermek ve stabil devlet düzeni içinde türklerin eğemenliğini mutlaklaştırmaktı. Fakat bölgede her geçen gün ekonomik güç kazanan Ermeniler ve giderek güçlenen Kürt aşiretlerini İngiltere ve Rusya, Osmanlıya karşı kullanmayı amaçlıyordu. Ermeniler Ruslarla ittifaklar yaparak osmanlıya saldırıyordu. Özellikle sunni Kürt’lerin pan-islamizm sloganları ile halife, padişah karşısındaki ta-vırları net değildi ve bu dönemde ( 1880 ) Şeyh Ubeydullah Nehri, Kürt devleti kurmak amacıyla halk hareketi başlatmıştı.
Abdulhamit, bölgede egemenliği kurabilmek için üç temel sorunla,”1- Bölgede hesapları olan dış güçlere karşı, 2- Her zaman tehlike olan Kürt ve Ermeni’lerin milli kurtuluş için ayaklanmalarının önünü kesmak, 3- Ermeni-Kürt ilişkilerinde dinsel uzlaşmazlık yaratmak ve Kürt’lerde ki mezhep ayrılıklarını körükleyerek zayıf düşürmek.”Böl–Yönet politikasıyla 1890’larda örgütlenmeye başlıyan Hamidiye Alayları, (M. van Bruinessen, Ağa Şeyh ve Devlet, S.228), 1891’de Müşir Zeki Paşa’nın girişimleriyle ilk basılı kanunname çıkarıldı.”Hatt-ı Humayun” kanunu, kanun olarak yürürlüğe konuldu. Böylece dış güçlerin, ittifak güçlerini (Ermeni ve Kürt’ler) kontrol altına alma ve osmanlının korkulu rüyası olan Ermeni ve Kürt muhalefetini zayıflatmaktı. 1894-96’da, Sason bölgesinde Ermeni katliamı yapıldı. (Martin van Bruninessen, Age.S. 231). Kürt’lerin yapay bölünmeleri ve osmanlı bağlamında iktidar kavgaları, milli ayaklanmalarda aşiret ve mezhep ayrılıklarıyla milli birliklerini geliştiremiyerek, direnebilmek için güçlerini toparlıyamadılar. Osmanlı’nın amacı, imparatorluğun doğusunda varlığını sürdüren iki tarihi yerleşik ulusu temizlemekti. Kısmi soykırımlarla birlikte hedeflerine ulaşmak için çabalarını sürdürdüler.
İttihat ve Terakki’ciler Turan amaçları doğrultusunda Tanzimatçıları 1907’de tasfiye ettiler. 1908’de M.Kemal’inde içinde bulunduğu bir gurp subay, Jön Türk isyanı ile Abdülhamit’in yönetimine son verdiler.
Batı Anadoluya yakın bazı adalarla, Anadolu, Ermenistan, Kurdistan, Musul ve Halep’i de içine alan, Türklerin mutlak egemenliğini amaçlıyan düşünce pratik uygulamaya ve örgütlenmeye başladı. 1909’da, İttahat ve Terakkinin güçlü üçlü komitesi Enver, Talat Paşalar, Mehmet Cavit dağılan Osmanlı topraklarında türklüğü eğemen kılmak için devrim atağı yaparak yönetime iyice eğemen olmaya başladılar. 1913 yılında Enver Paşa tarafından kurulan ve doğrudan kendisine bağlı olan Teşkilat-ı Mahsusa, Pan Türkizm esasları ile çalışan bu gizli kuruluş osmanlılıktan, türklüğün eğemen olduğu ve büyük turanın amaçlandığı mücadeleye öncülük eden teşkilat konumuna girdi.
Osmanlı yönetiminde denetim kuran ittahatçılar, Kafkasya Türk’leri ve Uzak Asya’da ki soydaşlarıyla birleşme idealiyle Anadolu’yu işgal ederek tahkim kale yapma kararlılığındaydılar. Rusya-Ermeni ilişkilerinin sorun olması nedeniyle savaş ilan ederek, 1. Dünya Savaşı süresince Osmanlı-Rusya savaşı sürdü.“Ermeniler Rusya ile birlikte Osmanlıya karşı direniyorlardı. Osmanlılar, yedeğine aldığı Kürt’lerle birlikte Ermeni’leri K.Suriye, Irak’a göçürüyordu.” ( Martin van Bruinessen, Age. S.337 )
1915 yılının başlarında kitleler halinde göçürtülen Ermeni ve Kürt’leri özellikle 27 Mayıs 1915 yılında çıkardığı Tehcir Kanunu ile jenosidi yasallaştırdı. Kanun üç maddeden oluşuyor:
“Muvakkat Kanun”
“Mad:1: Vaktif seferde ordu ve kolordu ve fikra kumandanları ve bunların vekilleri ve mustahkem mevki kumandanları ahali tarafindan herhangi bir suretle evamiri hükümete ve müdafaai memlekete ve muhafazai asayişemüteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse derakap kuvayı askeriye ile şiddetli surette tedibat yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esnasında imha etmeye mezun ve mecburdurlar.
Mad:2: Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icabatı askeriyeye mebni veya casusluk ve hiyanetlerini hissetikleri kurâ (köyler) ve kasabat ahalisini mûnferiden veya müs-temian diğer mahallelere sevk ve iskan ettirilebilir.
Mad:3: Işbu kanun tarihi neşrinden muteberdir.”(Naci Kutlay, Age.S.259-260).
“Ilk Ermeni katliamı, Ağustos 1894’te Sultan Abdulhamit tarafından başlatıldı.”(Dr.Kemal Mazhar, Age.S.58). Ermeni’lerin, Istanbul ve Ermenistan’da soykırımı, 2.Abdulhamit,Talat, Enver Paşalar tarafından uygulandı. Rum ellerine ve mezopotamyaya sahip çıkmak için panturanizm idealiyle soykırımı,vahşeti uyguladılar.Ermeni Milleti,Turanın yüzkarasını, barbarlığını teşhir ve anayurdunu savunma anısına 24 Nisan 1915’i vahşi katliam yılı olarak bütün dünyada anıyorlar.”1915-1916, devam eden katliamda 1,5 Mil.’nu aşkın Ermeni Milletini topyekün katlettiler.”(Xebat,Sayı 16.)
Ittihat ve Terakkiciler, Rum ellerinin türkleştirilmesinde atalarının gösterdiği zorla asimile politikasında ki başarılı uygulamaları Ermenistan ve Kurdistan’da uygulayamıyacaklarını gördüklerinden, soykırım ve böl-yönet politikasıyla önemli ölçüde başardılar. Hamidiye Alaylarıyla yönlendirdikleri Kürt’lerin bir bölümüyle, Ermeni katliamında, sorumluluğu Kürt’lere yükleme entrikasına başvurarak suçlarını kamufle etmeye çalıştılar. Bu konuda önemli mevzi kazanmalarıyla birlikte Ermeni ve Kürt yurtseverleri tarihi cinayeti teşhir ederek, Osmanlının panturanist idealinin vahşetini dünya kamuoyuna her fırsatta teşhir ettiler. Tarihi belgelerle teşhir edilen her iki halkın ulusal soykırımını - başkaldırı veya isyanların - bastırıldığı ifadeleriyle inkar etmektedirler. Osmanlıdan yönetimi devralan jöntürk Kemalistler, soruna bakışlarında ki oportünistliklerine devam ediyorlar. Günümüzde, Kürt-Ermeni Ulus’u karşısında ki ırkçı, inkarcı politik tavırları tarihle birleşerek, her geçen gün tarihin çöplüğüne yuvarlanıyorlar.
Ermeni’lere yönelik jenosit ve göçetirme hareketi, Kürt’lerinde zaaflarından faydalanılarak ittahat-çılar tarafından başarıyla sonuçlandı. Ïslam-Turan veya Türklük senteziyle, islam ideolojisi, siyasi Türk ulusçuluğunun yarattılmasında önemli etken oldu. Fakat, bölgenin çarpık toplumsal yapısı, sürekli savaş alanı olması, islami düşüncenin Kürt’lerde bazı bölgelerde uluslaşmadan çok ümmetçiliğin eğemen olması, türklerin hanesinde önemli mevzi kazanımlarına neden oldu. Osmanlının islam otoritesi ve birliği politikasının türklük için kullanılan kılıf olduğunu kavrıyamıyarak ulusal çıkalarından çok islamiyet ve halifelik için, ümmetin selameti için osmanlı oyunuyla Ermeni, Asuri, Süryani, soykırımına fiili katılma şansızlığını gösterdiler. Osmanlı, kürtlerin meshep ayrılıklarından da yararlanarak, Hamidiye alayları ile kürdü kürde vurdurmayıda büyük ustalıkla sürdürüyordu. Kürtlerin ulusal kutuluşçu siyasi önderleri sıranın kendilerine geleceğini hiçbir zaman gözardı etmediler. İşbirlikçilerin, hainlerin yarattığı tahribatlara rağmen.

“ ZU’ların işini bitirdik, sıra LO’larda “

Osmanlının İttihatçılarından Nurettin Paşa’nın sözleri, Kürt Halkı arasında günümüzde de söylenmektedir. Ermeni soykırımı sürecinde, ittihatçıların Kürt’lere yönelik saldırıları özellikle Ermenilerle dayanışma içinde bulunan veya Osmanlı’ya – Türklere karşı olan, ulusal bağımsızlıkçı Kürt’lere yönelikti. Böylece bir taşla iki kuş vurma politikalarını sürdürüyorlardı.
Ermeni soykırımında belirgin mesafe katedildikten sonra,(Garo Sasuni’nin Age.S.165)’te belirttiği gibi”Ermeni katliamı ve sürgünlerden sonra Türkler, Kürtleri yoketme yoluyla Kürt sorununu çöz meye yöneldiler.”
Ermeni Halkını 1915’te katleden panturanist osmanlının son yönetimi, Kürt Halkınıda katliamlarla birlikte, göçettirme, mecburi iskan uygulama vahşetine devam etti.(Dersim, Şeyh Said, ağrı, Zilan..)
Katliamlar,sürgünler, mecburi iskanlar sürerken, Kürtler ve Ermenilerin çok geçte olsa ulusal ittifakın gerçekleştiği, Hoybun ve Taşnak Partisinin örgütlediği Ermeni – Kürt Kurultayı ile yapılan ittifak, iki ulusun, arzu edilen fakat geç davranılan birliğidir. Kurultay sonuç bildirgesinin 4.Mad.’si ittifakın ve ülkelerin en iyi tanımıdır.”Kurultay, herkese duyururki, Ermenistan ve Kurdistan’da asırlardan beridir Ermeni’ler ve Kürt’ler yaşamaktadırlar. Onlar kendi bağımsızlıkları uğruna çalışırken ülkelerinin herhangi yabancı hakimiyetini red ederler. Çünkü bu iki ülke, yalnız ve yalnız Ermeni ve Kürt uluslarına aittir.”(Garo Sasuni,Age.S.201.)
İttifakın en değerli eylemi, Ağrı I,II ulusal direnişleriyle, İhsan Nuri Paşa önderliğinde, Hoybun ve Taşnak Partisinin ittifaklarıyla sürdürüldü. Ama atı alan Turancılar Ermenistan’ı geçmiş ve Kürtleri kontrol altına almıştı.”1927 yılında Hoybun Cemiyetinin kararıyla Ağrı hareketi başlıyor.”(Med Yayıncılık,İhsan Nuri Paşa,Ağrı Dağı İsyanı, İst.1992. 2.Baskı.)
Kürt Ulusal direnişleri sürerken 4 Temmuz 1927 tarihinde çıkarılan”Bazı eşhasın Şark mıntıkasın dan, Garp Vilayetlerine nakillerine dair”kanunla, Dersim, Diyarbakır, Ağrı çevresinden batı illerine sürgünler uygulandı. Dönemin Başbakanı İsmet Paşa “Hükümet içinde hükümet şeklinde icrayı hüküm ve bu yüzden menfaat temin eden mütegallibe”diye tanımlıyarak sürgünleri gerekçelendiriyor. (Uğur Mumcu,Kürt Dosya’sı,Altıncı Bölüm.7.Baskı.1994.)
1927 yılındaki sürgünden sonra daha kapsamlı sürgünler uygulanıyor. 27 Nisan 1932’de Bakanlar kurulunda görüşülen, 2 Mayıs 1932’de TBMM’e sunulan ve 1934’te yasallaşan Iskan Kanunun sunuluş ve uygulama gerekçesinde,”Cihan tarihinde büyük muhaceret sellerini ve akıntıları yapanların başında Türkler ve Turani kavimler olduğu” ileri sürülmekte. Bu belirleme yapılarak Anadolunun türkleştirilmesi için dışardan gelen ve getirilecek olan Türklerin yerleştirilmesi ve ”aslı unsuru olan Türkü hakim kılmaya” ve çevresini “Türkleştirmeye” yasanın 10.Mad.’si ile aşiret ayrıcalıkları kaldırılıyor…Mad.Ç:“Türk tebaasından olup da Türk kültürüne bağlı bulunmayan aşiret fertlerinin dağınık olarak 2 numaralı mıntıkalara, Türk tabiyetli ve Türk kültürlü göçebe aşiretlerin fertlerini sağlık ve yaşama koşulları elverişli yerlere nakledip yerleştirmeye, Türk tebaası olmayan ve Türk kültürüne bağlı bulunmayan göçebe aşiretlerin fertlerini gereklere göre Türkiye dışına çıkarmaya İç İşleri Bakanlığı yetkilidir.”…”Türk büyük benliğinde yerleştirip eriterek bir kardeş ve yurttaş varlığı yaratmaktır.”(Uğur Mumcu, Age,6.Böl.)
Osmanlının Tanzminatçıları, İttihatçıları, Cumhuriyetçilerinin Ön Asya’nın tarihi halklarına yönelik göç ve soykırım uygulamalarında ki Ermeni tasfiyesiyle, göreceli Kürt’lere yönelik devam eden saldırılar sistemli uygulamalara dönüştü. Avrupa’da Hitler Faşizminin Yahudi’leri yok etmek isterkenki uygulamalar anımsanabilir. 22 Ağustos 1939’da yüksek subayların yaptığı toplantıda,”Ermenilerin köklerinin kazınmasından bu gün bahseden varmı?”diyordu Hitler… Ermeni göçürülmesine benzer kararlar olmamakla birlikte, pratikte Rum ve Kürt’lere karşı kanun maddesi düzenlenmeden soykırım ve göçettirme uygulamaları yapıldı.(Naci Kutlay,Age.S.271-272)
Ön Asya Ulus’larından Ermeni ve Kürt’lerin, ulusal ve toplumsal varlıklarını sürdürmede ki zaaflarıyla birlikte, bölge halkları içinde kırılan fakat teslim olmayan, günümüze kadar direnen iki millet. Doğu Ermenistan’da Ulusal Devletine kavuşan Ermeni’lerin, Kurdistan’da günümüzde yaşıyan soydaşlarının, demokratik Kurdistan’da ulusal değerleriyle özgür yaşama mücadelesi için Kürt Ulusal Kurtuluş mücadelesi ile birlikte olma zorunluluğu, uluslarımızın zengin deneyimlerinin önümüze koyduğu tarihi sorumlulukla, özgür uluslar topluluğuna kavuşacağımız inancındayız.
Ermeni Soykırımını PDK ( T ) – Kurdistan Demokrat Parti’si olarak, sömürgeciliğin halklarımıza uyguladığı soykırımı nefretle kınıyoruz.

PDK ( T ) - XEBAT


www.pdk-t.dk